25 Ocak 2010 Pazartesi
o günden sonra bir daha haber alınamadı.
Bir gün bu kız gruplarından bir cicisi defterini sıranın altında unutup gitmiş.Şansa bak-ki ben de sınıftan ayrılmadan önce mutlaka sıranın altını kontrol edip, unutup unutmadığım bir şey var mı diye bakmayı kendime lisede adet edindim.Çünkü bizim sınıfın matrak insancıkları lisede gerek çantalarımızı sıralara bağlamak olsun, gerek defter kitaplarımızı kaçırıp diğer sınıflara saklamak olsun ve bir diğer gerek olarak da sıranın altındakileri çalmak veya başkalarınıkileri sizin sıranızın altına tıkıştırmakta pek ustaydılar.Eğlenceli arkaşlarım benim,özlemle saçmalıklarınızı buralardan ifşa ediyorum.Uzaktan kıskıs gülüp “Dışarda kapkaç kol geziyor olum, biz seni hayata hazırlıyoruz.” derlerdi sırtımızı sıvazlayarak.Tamam çok yabancılaşmamak lazım benim de arada yapacak daha saçma bir şey bulamadığımda katıldığım bir olaydı bu kaçırmacalar.Neyse derken derken bir İşBankası ajandası bulundu o gün oturduğum sıranın altından.
Bir insan “alper bilmemne benim olacaksın” ı 100 kere yazmak için ne kadar psikopat olmalıdır?”sırtımdaki sivilceleri sıkmak yok,iz kalıyor” u neden defterine yazarsın?”küfür etme,şirin ol,cici ol,gülümse.” hangi ünlünün hayata yön veren sözüdür? “alper hakanla beni elele gördü,oysa ben seni seviyorum alper!hakan sadece beni teselli ediyor, ben de onun ihtiyaçlarını gideriyorum” hangi ahlaki değer yargısının altın kuralıdır.A be akıllı kızım derslerde herkesten yüksek not almayı biliyorsun da bu başucu defterini burada unutacak kadar seni şapşallaştıran nedir?Zaten aptalsın bari şapşal olma,bünyeye zarar.Git yastığının altında falan sakla,ne bilim.
Daha fazla dayanamadık,bir erkek arkadaş da alıyım ben bunu yurda götüreyim dalga geçeriz azcık dedi.Sonra da imha etmişler sanırım,kız yeni defterine 1000 kere “defteri sıranın altına koyma” yazıyordur muhtemelen.Ha gayret.
21 Aralık 2009 Pazartesi
Nur topu gibi kızınız 22 oldu !!

Alamança örtmenim "İK'da 25 inden sonra kimseyi işe almazlar." dediğinde önce bir panikledim.25'e 3 vardı sonuçta.3 yıl içinde İK'ya girdim, girdim.Giremedim, vay halime.Sonra bir şaşaladım.Bir dakika benim ileride İK'yla bir işim olmayacaktı ki.Nihayetinde 3 kuruşluk kimyager halimle, 25'ine gelmeden içeri girebilmiş, bir takım test teknik bilgisine,vücut dili ve edebiyatına hakim, iyi derecede ingilizce bilen,bilgisayarda office programlarını ortadan hallice kullanabilen, -abilmese de msn'de eşe dosta sorabilen,takım çalışmasına yatkın,kendine güvenen gençlerin önünde patapat ispat şeklinde reklamımı çekecektim.Ama yine panikledim, çünkü önceden niye paniklediğimi şimdi gerçekten anladım.Bir yerlerde yaş haddinden istediği yerlere kabul edilemeyen "genç" ler vardı..
Eve gelip google'a sordum genç nedir diye.Görsellerde karşıma çıkan ilk fotoğraf yukarıda duruyor.Tiksindim genç olmaktan.Bir de uğruna lisede ve üniversitede kendi dilime yabancılaşarak,bilmediğimi yüzüme vuran ülkemin dilinde aratsam ne olacak dedim "young" yazdım.(Küçük bir eleştiri de fena durmaz hani.) O da şu oldu:

Buruk tabi, dilde farklılık kültürde de nelere götürdü bizi.
Bir de opposite'tan bulayım dedim ve yaşlının tersine bakmaya karar verdim.Görsellerde "yaşlı" ve "old" da da iki tane 90lik dede resimleri çıktı.Bu durumda hangi dilde olursa olsun yaşlı aynı resme işaret ederken, gençlik kavramı değişkenlik gösteriyormuş bunu anladım.Ya işte insan yaş aldıkça anlamaya başlıyor demiştim öyle değil mi?Net olarak öyle demedim de, okurun anlamasını isteyerek işaret ettimdi.
Annem geçen"25'e kadar büyüme tamamlanıyormuş,sonra yaşlanmaya başlıyormuş vücut" dedi.İK'cıların bir bildiği varmış demek ki...
19 Kasım 2009 Perşembe
14 Kasım 2009 Cumartesi
Uzatmalarda inecek var!
Diyelim ki portakal soyacağım; meyvelikteki tüm meyvelerin adlarını söyleyip, sayılarıyla bir sınıflandırma yapıyorum.Portakalların içinden en sertini seçip, kabuklarını hunharca kopartıp hemen portakala ulaşmak yerine, bıçakla ince ince soymaya,kabuğunun da birbirinden ayrılmamasına dikkat ediyorum.
Diyelim ki çorap giyeceğim; önce çekmeceyi açıp tüm çoraplarıma teker teker göz gezdiriyorum, genelde çoraplarım bana ait değil aslında, bunun farkına varıp kimlerden ne zaman aldığımı hatırlıyorum, sonra hava durumunu, giyeceğim iki ayakkabımdan havaya uygun olanını, sonra da kıyafet durumumu düşünerek içlerinden en sevdiğimi seçiyorum.
Diyelim ki ders çalışacağım; bilgisayarımı açıp, ekrana balık balık bakıp, saatlerce neler yapmam gerektiğini birbir sıralayıp, müzik sitelerinden msn.com un ilginç testlerine kadar sabırla vaktimi öldürüp, saatin akşam 11 olmasını bekliyorum. 12de de uykum geldi diyerek yatıyorum.
Uzattıkça çekilmeze kayıyor hayat...Ama nedense bundan garip de bir zevk alıyorum...